İskenderun'da enkazdan kurtarılan gazeteci o dehşet anlarını anlattı

 Depremlerin büyük yıkıma neden olduğu Hatay’da yaralanan gazetecilerden biri de İskenderun’da yerel bir gazetede çalışan, Cumhuriyet Gazetesi muhabiri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) İskenderun temsilcisi Akın Bodur’du. Annesi Şükran Bodur ile Depremden 5 katlı binanın enkazında kalan 55 yaşındaki Akın Bodur 8 saat sonra yakınları tarafından sol kolunu bileğinden kesilerek kurtarıldı. Annesi ise enkaz altında hayatını kaybetti. Dörtyol hastanesinde tedavi gören Bodur’un tedavisine İstanbul’da devam edilecek.

VAN- Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve 10 ilde yıkıma yol açan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerde 21 gazeteci yaşamını yitirdi, çok sayıda gazeteci ise felaketten yaralı kurtuldu. Depremlerin büyük yıkıma neden olduğu Hatay’da yaralanan gazetecilerden biri de İskenderun’da yerel bir gazetede çalışan, Cumhuriyet Gazetesi muhabiri ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) İskenderun temsilcisi Akın Bodur’du. Annesi Şükran Bodur ile Depremden 5 katlı binanın enkazında kalan 55 yaşındaki Akın Bodur 8 saat sonra yakınları tarafından sol kolunu bileğinden kesilerek kurtarıldı. Annesi ise enkaz altında hayatını kaybetti. Dörtyol hastanesinde tedavi gören Bodur’un tedavisine İstanbul’da devam edilecek.

 Gazeteci Bodur’a ilk ulaşan meslektaşı Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Sertaş Eş izlenimlerini şöyle anlattı.

Depremin Hatay ve İskenderun’u kapsadığını öğrenince hemen aklımıza yıllardır bu ilçede Cumhuriyet’in muhabirliğini yapan Akın Bodur’u aramak geldi. İletişim kuramadık. 

Depremin üzerinden 48 saat geçmeden bölgeye ulaştık. Bir yandan yaşananları haberleştirirken bir yandan da Akın’ın izini sürdük ve bulduk. Akın’ın öyküsü, aslında tüm depremzedelerin ve deprem bölgesinin sorununu ortaya koyuyor. Kendisinden dinlediklerimizin özetini aktaralım.

Deneyimli muhabirimiz, depreme annesiyle birlikte evinde yakalanıyor. Yaşadıkları apartman çöküyor. Akın’ın ağabeyi, eşi ve çocuklarının durumunu sağlama alınca kardeşinin ve annesinin yaşadığı eve koşuyor, acı gerçekle karşılaşıyor. Anne enkaz altında yaşamını yitirmiş, Akın ise yaralı.

Akın her şeyi saat saat anımsıyor. Kendi olanaklarıyla enkazdan çıkamayacağını anlıyor. Akın’ın sol eli enkaza çok kötü şekilde sıkışmış ve aynı koluna, dirsek altında bir demir saplanmış. Bu halde 8 saat enkazdan çıkarılması için çaba gösteriliyor. Ancak Akın’ın durumunda çok sayıda kişi var ve uzman bir yardım ulaşmıyor.

Saatler ilerledikçe enkazdan kurtulma şansının olmadığını anlayan Akın, bir istekte bulunuyor: “Elimi bilekten kes ağabey...”

Bu kolay verilecek bir karar değil. Kaldı ki ağabeyin de kesmesi bir o kadar zor. Sonuçta ağabeyi, Akın’ın elini bileğinden kesiyor. Kalan kısmını enkazdan kurtaran Akın, hastaneye götürülüyor. Demir saplanması nedeniyle bilekten kesik olan kolun durumu da parlak değil. Akın ameliyat edilerek sol kolu dirsekten kesiliyor.

Hastanedeki ameliyatı tamamlanınca sorun bitmiyor. Çünkü deprem, İskenderun Devlet Hastanesi’ni de büyük oranda kullanılamaz hale getirmiş. 6 Şubat gününe ilişkin hastanede hiçbir kayıt yok. Kim yaralı, kim hastaneye geldi, bilinmiyor. Akın’a ilişkin bir kayıt da bulamadık. Kayıtlar 7 Şubat’tan sonra tek bir bilgisayarda tutulmaya başlanmış. Çünkü bilgisayar sistemi çökmüş.

YARALI VE YALNIZ

Akın’ın İskenderun’daki ameliyatının ardından başka bir hastaneye sevk edilmesi gerekiyor. Akın, birilerine haber vermek istiyor, sağlık personeli telefon numarası talep ediyor. Ancak veremiyor çünkü tüm numaralar telefonunda. Ağabeyi de Akın’la ilgilenemiyor çünkü annesinin enkazdan çıkarılması ve cenaze işlemlerinin yapılması gerekiyor.

Akın’ın biri hemşire iki kız kardeşi Gaziantep’te yaşıyor. Onlar da depremden sonra İskenderun’a yola çıkıyor. Akın, ambulansı 2.5 saat bekletiyor. Fakat görevliler daha fazla beklemeden yola çıkıyor. İskenderun’a varan iki kız kardeş, bizim karşılaştığımız yanıtlarla karşılaşıyor. En yakın sağlam hastaneden başlayarak aramaya koyuluyorlar. Sonunda Akın’ı Dörtyol Devlet Hastanesi’nde buluyorlar.

Biz de Akın’ın Dörtyol’da olduğunu öğrenince bu ilçeye doğru yola çıktık.

‘SİZ ARAYACAKSINIZ...’

Bölgeye yakın olmasına karşın depremden çok az etkilenmiş bu ilçe. Ancak hastanede oluşan karmaşa giderilememiş. Bilgisayar sistemi bu hastanede de çökmüş. İki yere sorduktan sonra Akın’ın hastanede olduğunu öğrendik. Bilgisayara bakan kadın görevli, “Hastanede ancak hangi katta, nerede olduğunu bilmiyoruz. Tek tek bakacaksınız” diye bilgi verdi. Hastane 13 kat. Muhabirimiz Sefa Uyar ile birinci kattan başladık ve şansımız yaver gitti. Dördüncü kat, ortopedi. Henüz ameliyattan çıkan Akın’a 56 saatlik arama sonunda ulaştık. Akın sol bacağından başarılı bir ameliyat geçirmişti. Sol kolunu gösterdi, “Ben artık yarım biriyim” dedi. Annesini kaybetiğini söylerken gözleri doldu.

Biz onu bulmuştuk ama onun aklı çalıştığı İskenderun Ses gazetesinin sahiplerindeydi. Onlara ilişkin bilgiler, bizim son iki günde Akın’a ilişkin öğrendiklerimiz gibi, buğulu bir camda silinmek üzere olan yazılar gibi belirsizdi..


Daha sonra, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Yılmaz Karaca ile beraber Bodur’u ziyaret eden Gazeteci Nuri Kalaylı ise Akın Bodur’la yaptığı sohbeti şöyle anlattı.

 "İnanılmaz büyük bir gürültü ve sallanmayla derin uykumdan uyandım.

İlk aklıma gelen, ayakta bile zor durabilen 82 yaşındaki annem olmuştu.

Odalarımız yan yanaydı ve yataktan fırladığım gibi koştum. Annem yatakta oturuyordu. 'Anne sen kalkma, ben seni alıcam' derken sözlerim yarım kaldı ve bina üzerimize çöktü.

Gözlerimi açtığımda başımı ve sağ elimi üç-beş santim oynatabiliyordum. Sol kolumu ve ayaklarımı kımıldatamıyordum.

Enkaz altında kaldığımı idrak ettiğimde hemen anneme seslendim. Ortalıkta çıt yoktu.

Meslek hayatımın 33 yılında defalarca deprem felaketlerini, selleri, Suriye savaşını haber yapmış biri olarak hemen kendime sakin olmamı telkin etmeye ve etrafı dinlemeye başladım.

Ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ama bir anda 'anneeee, abiiiii' diye bir ses duydum.

Biraz dinleyince kardeşim Murat olduğunu anladım ve 'Murat ben buradayım' diye seslendim.

Murat, 'abi bekle yardım getireceğim' deyip gittiğinde umudum yeşermişti.

Bir süre sonra sesler gelmeye başladı. Kardeşim, mahallemizde bulabildiği arkadaşlarıyla enkazı; elleriyle, çekiçlerle, tornavidayla, ellerindeki her şeyle kazmaya başlamışlardı.

Depremden kurtulan abim de bulunduğu yerden hızla gelip kurtarma çalışmalarına katılmıştı.

Bu arada oksijenim bitmiş, nefes almakta zorlanıyordum. 'Murat, nefes alamıyorum, bana hava deliği açmanız lazım' diye seslendim ve çok kısa sürede bir hava deliği açtılar.

Zaman algım kaybolduğu için kaç saat geçtiğini anlayamıyordum; ama yavaş yavaş bana yaklaştıklarını hissedebiliyordum.

Bir süre sonra bana yandan ulaştılar. Önce ayaklarımı kurtardılar. Baş kısmımı rahatlattılar. Ancak sol koluma gelince durdular.

Ne olduğunu sorduğumda, sol kolumun çok sıkıştığını söylediler. Dışarıda konuşuyorlardı ve ben duyabiliyordum. Koluma demir saplandığını, sol bileğimin enkaz altında sıkıştığını, ancak arama kurtarma ekiplerinin aletleriyle kurtulabileceğini söylüyorlardı.

Kardeşim 'Abi yardım çağıracağız. Beklememiz gerekiyor' dediğinde büyük afetlerde yardımların nasıl gelip gelmediğini bilen birisi olarak, o anda bir karar vermem gerekiyordu. Gazetecilik mesleğimin vermiş olduğu tecrübe ile bu kararı verdim ve kardeşime seslendim:

'BİLEĞİMİ DERHAL  KESİN'...

Kardeşim ve arkadaşlarının 'kesinlikle olmaz' demelerine rağmen, 'kesmezseniz burada ölürüm' diye ısrar ettim.

Bunun üzerine aralarında tartışmışlar ve ambulans aramaya çalışmışlar ama telefonlar çalışmadığı için ulaşmak mümkün olmamış.

Bunu duyunca 'ben burada yattığım sürece 6-7 ambulans geçti, ancak uzun süredir seslerini duymuyorum' dedim.

'Bileğimi kesin, ben hazırım' dedikten sonra, hemen hazırlıklara başlamışlar.

Bir arabayı çok yakına getirmişler. Beni kaydırarak çıkarmak için bir battaniye bulmuşlar.

Ve...

'KÜÇÜK BİR ÇAKIYLA SOL BİLEĞİMİ KESTİLER'

Bundan sonrasını hatırlamıyorum...

Öğretmen olan abim hemen sol koluma turnike yapmış, kan fışkıran bilek kısmıma ise üzerinden çıkardığı bir kazakla baskı uygulayarak hastaneye getirmişler.

Hastanede bir saat bekledikten sonra ameliyata girmişim ve kolum dirsek kısmından kesilmiş.

'Kurtuldum. Ölmedim. Buna da şükür ama ANACIĞIMIZI KAYBETTİK"

Kâbus dolu o anları anlatırken, gözlerinden yaşlar süzülüyordu meslektaşım Akın Bodur'un...

Hatay Dörtyol Devlet Hastanesi'nde ziyaret ettiğimiz, Gazeteci Akın Bodur, bir yandan yaşama tutunmak için kolunu feda ederken, diğer yandan enkaz altında bıraktığı anneciği için gözyaşlarını tutamıyordu...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilim İnsanları, Yaşam Süresini %30 Uzatacak F-Actin Geninin Aktivitesini Keşfetti

VAN GÖLÜ CANAVARI

Van'da Uyuşturucu torbacılarına Operasyon; 50 Şüpheli Gözaltına Alındı

Van Gölü'nde Tarih Gün Yüzüne Çıkıyor: Su Altındaki Gizemli Yapılar Keşfedildi!

Yayılan yeni salgın nedeniyle aşı kampanyası ve kapanma olacak mı? Bakan Koca açıkladı

Van Sınırında Güvenlik Duvarı Tamamlanıyor, Kaçak Geçişler %90 Azaldı!

Van Semalarında Kargalar: Binlercesi Gökyüzünü Siyaha Bürüdü

Eğitim Sen Hakkari Şubesi’nden Temizlik ve Hijyen Protestosu: ‘Çocuklarımızın Sağlığı Riskte!

Van’da Sahipsiz Hayvanlara Dev Yatırım: 250 Dönümlük Doğal Yaşam Alanı Açıldı!

Ağrı'da ilginç Uyuşturucu Kaçakçılığı